Bir taraftarın şampiyonluğu bekleyişi

Salim Doğan CESUR
5 min readApr 30, 2022

Öncelikle uzun bekleyişlerinin ardından bir Fenerbahçeli olarak Trabzonspor’un şampiyonluğunu en içten dileklerimde tebrik ediyorum. Hayatımın kısa bir döneminde Trabzon’da yaşayan biri olarak Trabzonluların bu şampiyonluğun ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyorum. :)

Burada bahsetmek istediğim şampiyonluktan daha çok taraftarlık kavramı ile ilgili. Bu yüzden biraz geçmişe gitmekte fayda var. Gideceğimiz sezon ise her türlü kutlamasında taşkınlıkta bulunduğum olaylı 2010/2011 sezonu. Bu yazıyı okumaya layik görenler için tarihte eskiye götürmek istiyorum özetle.

O zamanlar ergenliğini tam olarak tamamlayamamış liseli bir züppeyim. Lisede aşırı fanatik Galatasaraylı, yakın sayılabilecek arkadaşım vardı ve sürekli onunla bir Fenerbahçeli olarak laf dalaşına girerdim. Ligin sonuna da(sanırım 30. hafta bile değildi) yavaş yavaş gelinmiş, Fenerbahçe ile Trabzonspor’un mücadelesi de kızışmaya başlamıştı. Galatasaraylı arkadaşım gevşek gevşek “Fenerbahçe bu sene de şampiyon olaaaaamaaazzzzz” deyince karşılık olarak(birazda gerilerek) bir anda “Var mısın iddaasına, orijinal formasına?” dediğimi hatırlıyorum. Ardından iddaya girdik kabul etmesiyle. Tabi şampiyon olduktan sonra forma falan alamadık :) Önemsediğimiz Fenerbahçemiz var ve toz konduramıyoruz düşünün. İddaa yüzünden şampiyonluk daha önemli hale geldi birde benim için. Sözde kendimizce bir Galatasaraylıya da şampiyon olduktan sonra ders verme niyetine girmiştim.

Neyse ligde son haftaya gelindi. Fenerbahçe kazanırsa avaraj ile şampiyon olacak Trabzonspor’un önünde. Ama kazanması şart bizim gözümüzde şampiyon olması için, ki başka bir ihtimal dahil düşünmüyorum.

Maç saati yavaş yavaş yaklaşıyordu. Mahalleden Fenerbahçeli bir arkadaş ile sözleşmiştik maçı birlikte izlemek adına. Neyse üstümüze sarı lacivertleri çektik ön sıralardan yer tutabilmek için erkenden kahvehanenin yolunu tuttuk. Kahvehaneye gittiğimizde garip bir oturma düzeni vardı. Duvarlarda karşılıklı olarak asılı 2 tane dev ekran vardı. Ekranlardan biri Fenerbahçe bir diğeri ise Trabzonspor maçını izlemek isteyenler için konmuştu. Ekranların karşılarında sandalyeler dizilmiş her iki takımın taraftarı bekleniyordu. Yani her iki takımın taraftarı aslında maçlarını sırt sırta izleyecekti. Biz kendi tarafımızdaki sandalyelerin ön ve orta tarafına gider gitmez hemen yerleşmiştik. Yavaş yavaş diğer Fenerbahçeli taraftarlar yerleşirken Trabzonspor tarafında kimseler görünmüyordu. Hatta Fenerbahçe tarafı kalabalıklaştıkça Trabzonspor sandalyeleri bizim etrafımıza eklenir olmuştu.

Maç başladıktan kısa süre sonra 6. dakika bulduğumuz gol ile ayaklanarak bir anda arkadaşla sevinçten bir birimizi ite kaka sevindiğimizi hatırlıyorum. Arkamı dönmüş bulunmam ile Trabzonspor tarafında sadece bir taraftarın kendi maçına izlediğine şahit oldum. Bahsettiğim Trabzonspor’lu abi kemirli buruna sahip klasik bir Karadenizliydi. O da formasını çekip gelmiş takımını izlemeye. 20. dakika da Sivasspor’dan gelen gol ile maç eşitlenince bir anda Fenerbahçeliler olarak buz kestik diyebiliriz. Çünkü Trabzonspor kendi maçında önde ve böyle giderse şampiyonluk gidiyor.

İlk yarının bitmesine yakın sinirlerde biraz gerilmiş kaçan her gol, kaptırılan her topta küfürler havada uçuşuyor bizim tarafta. Dakika 41'de Selçuk Şahin’in ayağına top geldiğinde vuracak gibi oldu ve arka tarafımda “vurma …..” şeklinde sesler geldiğini hatırlıyorum bir taraftardan. Fakat Şelçuk Şahin’in topa zayıf bir şekilde vurmasına rağmen kalecininde hatasıyla bir anda gol oldu. O an neye uğradığımızı şaşırmıştık. Yine hoplaya zıplaya golü kutladığımızı hatırlıyorum. (Bu gol malum olan olaylı bir goldür bilen bilir). Bu arada Trabzonsporlu abimiz kendi maçını göz kırpmadan izlemeye devam ettiğini de anımsıyorum.

İlk yarının bitmesiyle derin bir nefes alarak biraz sakinleşmeye koyulduk ve hava aldık. Sonuçta önde kapatmıştık ilk yarıyı ve şampiyonluğa 45 dakika uzaklıktayız. İkinci yarı yeni yeni başladığında dakika 50'de kritik bir frikik kazanmıştık. Topun başına da Alex’in geçtiği görülünce herkes bir anda ayağa kalkmaya başladı. Yine arkamdan bir sesin “Köşede örümcek ağı var, al onu” dediğini hatırlıyorum. Efsane kaptanımız Alex’in köşedeki ağı alması ile skor bir anda 3–1 oldu ve yine sevinçlere boğulduk. Artık tanış falan demeden herkesin birbirine sarıldığı ve deliler gibi sevindiğimiz aşamaya gelmiştik. Bu arada Trabzon maçını tek başına izleyen abimiz de arkasını dönmüş tebessüm ile bizi izledi o esnada. Eksiklik olmasın Trabzonspor kendi maçını 4–0 kazanırken o da alkış tutmaya ve desteklemeye hep devam etti takımını. 3–1'in verdiği özgüven ile rakip takımın kalecisinin golü yedikten sonra ekrana görüntüsü gelince “Aldın mı içine?” gibi yakışıksız bir laf ettiğimi de hatırlıyo gibiyim.

3. golümüzden yaklaşık 15 dakika sonra gol yememize rağmen enseyi karartmaya lüzum yok diyerek maçı izlemeye koyulduk. Şoku daha atlatamadan hemen Yobo ile bulduğumuz gol ile fark tekrardan 2'ye çıkmış skor 4–2 olmuştu. Yine sevinçler, bağırtılar, kopmalar. Maçın bitmesine ise yarım saatten az süre kalmıştı. Zaman bir an önce geçsin istiyorduk. Çünkü Trabzonspor’un da maçı kazandığı bir şekilde garantileşmişti. Kahvehanedeki tek Trabzonspor taraftarı da gol attıkça sevinerek takımını takip ediyordu. Bizi de pek umursadığı söylenemez.

Maçın bitmesine sadece uzatmaların oynanması kalmış beklerken bir anda yine beklemediğimiz golü yedik. Son dakikalarda farkın tek haneye düşmesi yine soğuk duş etkisi yaratarak herkesi germişti. Artık iki elimiz başımızda maçın böyle bitmesini bekleyerek hakemin son düdüğünü duymak istiyorduk. Uzatmalar dolduktan sonra beklenen oldu ve hakemin maçı bitirmesiyle şampiyonluğumuza kavuşmuştuk. Dağılmaya yakın ise Trabzonspor abimiz ortaya “tebrikler beyler” diyerek kahvehaneden çıkmaya çalışmıştı centilmence.

Kabımıza da taşmanın etkisi ile grupça naralar atarak Sanatoryum Caddesine koşturduk şampiyonluk kutlaması için. Yoldaki arabaların önünü kesip sallayarak “şampiyon Fenerbahçe”, “yaşa Fenerbahçe” sloganları ile bağıra çağıra kutlamalara başladık. Bugün bile şampiyonluk kutlaması için bir başkasının arabasının önünü kesip sallayarak arabasına zarar veren kişileri gördükçe söverim içinden düşünün :). Ertesi güne sesimin kısılacağını bilerek sloganlar atmaya kendimizce taşkınlıklar yapmaya devam ediyordum. Trabzonspor’a karşı kazanılan şampiyonluğa misilleme olması adına “Burası leş gibi hamsi kokuyor” şeklinde tezahürat ile ses tellerimi zorluyorum adeta. Kısacası Trabzonspor aleyhine şeyler yapmaktan da eksik kalmıyordum.

Artık normal araçlar yetmedi halk otobüslerinin önünü kesmeye sallamaya başlamıştık. Kızılay’a giden bir otobüsün bir anda kapılarını açması ile benim de dışında bulunduğum bir çok Fenerbahçe taraftarı otobüse doluştu. Otobüse bir anda atlayan kişiler arasında maçı izlemeye giden arkadaşımda vardı. Kızılay’dan nasıl dönerim şüphesi ve otobüs kartımın olmaması sebebiyle otobüse binmemiştim. Taraftarın bir kısmı otobüsün içinde kutlamasını yaparak Kızılay’a giderken biz geri kalanlar cadde üzerinde kutlamalarımıza devam etmiştik.

Artık bu kadar gırtlak patlattığım yeter dedikten sonra markete uğrayıp son param ile kendime içecek ve biraz abur cubur alıp evin yolunu tuttum. Sınıftaki Galatasaraylıları ve bulabilirsem Trabzonsporlıları köşeye sıkıştırarak eğlenmenin senaryosunu çiziyordum kafamda bir taraftan da. Sonuçta şampiyon olmuştuk ve kupa bizimdi.

Buraya kadar eğer benim hikayemi okuduysanız bu bir taraftar hikayesi yada anısı değildi. Burada benim yaşadığım ve yaptıklarım holiganlığa kayan, bir kupayı sporun güzelliklerinin üstünde tutan bir takım fanatiğinin anılarıydı.

Buradaki şampiyonluğu bekleyen taraftar aslında bahsettiğim Trabzonsporlu abimizdi. Taraftarlığın şampiyonluk, kupa, galibiyetten önce düzgün bir duruş olduğunu göstermişti oysa. Kazanmanın yada galip gelip gelmenin en önemli şey olmadığını az da olsa kanıtlamıştı. İnsanların loser(ezik yada kaybeden) olarak adlandırdıkları bir çok şeyde aslında her şeye rağmen ümit etmenin, yalnız olduğunu bildiği halde doğrulardan vazgeçmemenin bir işaretiydi belki de. Yaş ilerledikçe bu tip abimizi daha iyi anlıyorum. Çünkü herhangi mevzuda kazanmaktan çok doğru ve güzel olandan vazgeçmemek daha önemliymiş oysa ki, tek başına olduğunu bilsen bile.

Sadece bir gün değil sayısız günlerde sporun gerçek güzelliklerini görmenin ve hayatta her şeyi metalaştırmanın önüne geçmenin umuduyla. Sağlıcakla kalın.

Bu yazının şarkısını ise buradan dinleyebilirsiniz.

--

--

Salim Doğan CESUR

Someone related to their computers. Sometimes it is very irrelevant.